7 Nisan 2015 Salı


ZEUS SUNAĞI BERGAMA'DAN NASIL KAÇIRILDI?


Makedonyalı İskender’in ölümü üzerine, generalleri tarafından kurulan devletlerden birisi olan Bergama krallığı: 150 yıllık yaşamı boyunca: dönemin en büyük kültür merkezlerinden biri haline gelmesiyle önem kazanır. Özellikle: MÖ.2. yüzyılda: Attalos hanedanı döneminde, kral II. Eumenes; Avrupa’dan Anadoluya giren ve birçok yeri yakıp-yıkan Galatlara (Keltlere) karşı büyük bir zafer kazanınca: gerek zaferin anımsanması ve gerekse Zeus ve Athena gibi tanrılara olan bağlılıklarının ifadesi olarak, büyük bir anıtsal dini yapı yaptırmaya karar verir.
Gerek Pergamonlu sanatçılar ve gerekse Atinalı sanatçılar tarafından; Marmara bölgesinin mermerleri, şekillendirilerek muhteşem bir dini anıt yaptırılır. Kare şeklindeki anıt, at nalı şeklinde, yani “U” şeklinde yerleştirilir. Merdivenli bir podyum üzerine yerleştirilir. Podyum üzerinde, portifli sütun sıraları yerleştirilir. Ön bölümde bulunan merdivenin genişliği: 20 metredir. Anıtın tam boyutu ise: 35×33 metre ölçülerindedir. Dört yanı açıktır ve çok uzaklardan görülebilecek şekilde tasarlanmış ve dış yüzeyi, açık mavi renkte bir boya ile boyanmıştır.
Ancak, anıtın en büyük özelliği: dış ve iç mekanlardaki mermer firizlerin güzelliğiyle önem kazanmaktadır.
Dış cephede: kabartmaların bulunduğu bölümün uzunluğu: 120 metre ve genişliği: 1.20 metredir. Merdivenlerin ön ve yanlarındaki firizlerin bulunduğu bölümün genişliği ise, 130 metredir. Bu bölümdeki firizlerde: Olimpos tanrıları ve devler yani Gigantlar arasındaki mücadeleler betimlenmiştir. Çünkü, Helenistik dönemde, Ege uygarlıkları bölgesinde, Tanrılar ve Gigantlar arasındaki savaş betimlemeleri, sevilen ve sık işlenen konulardandır.
Gaia isimli toprak ananın çocukları olan Gigantlar: aslan yada boğa başlı ve yılan kuyruklu yaratıklardır. Tanrıların egemenliklerini yok etmeye çalışmaları ve biçimsiz şekilleriyle bilinir ve tanınırlar.
Mitolojiye göre: Zeus: kardeşleri olan Titanları, yer altı dünyasına kapatır. Buna kızan Gigantlar: yeryüzüne çıkarak, mitolojik tanrılara saldırırlar. Ancak, bu saldırı sonucunda yenilirler. Aslında, bu savaş sahnesi, bir anlamda: kazananlar ve yenilenler, Pergamonluların, Galatlarla olan savaşlarını ve zaferlerini simgelemektedir.
Gigantlar yanında, bu savaş betimlemelerinde: insan şeklinde, bilge ve soylu yaratıklar olarak betimlenen Olimpos tanrılarından: Zeus, Athane, Apollon, Artemis, Leto, Dione ve ismi bilinmeyen başkaca tanrılar da tasvir edilmiştir. Biraz önce de sözünü ettiğim gibi: tanrıların gücü ve kudreti karşısında Gigantlar yenilirler, ezilirler ve gövdeleri paramparça olur ve korkunç acılar içinde kıvranırlar.
Merdivenlerden çıkılarak, anıtın içine girildiğinde ise: portiflerden geçildiğinde, kapalı bir avluya ulaşılır. Bu kapalı avlunun içinde: kurbanların kesildiği yani altar-sunak denilen alan bulunur. Anıtın bu içi bölümündeki figürler ise,Pergamon şehrinin kuruluşuna ait figürleri yani Telefos efsanesinin tasfir edildiği figürleri barındırmaktadır.
Telephos: Attolos hanedanının efsanevi kurucusudur. Tanrı Herakles tarafından baştan çıkarılan güzel prenses Auge tarafından dünyaya getirilmiştir. Ancak, günahkar olduklarını düşünen anne ve babası tarafından, doğar doğmaz, annesi Auge tarafından küçük bir gemiyle denize bırakılır. Bu sırada: Auge, Bergamanın da içinde bulunduğu bölgeye gelir ve bölgenin kralı Teuthras tarafından himayesi altına alınır. Aynı dönemde, denizdeki gemiden ayrılan Telephos, dağlarda, dişi bir geyik tarafından beslenerek büyütülür. Aradan geçen uzun bir süre sonunda, basası Herakles, Telephos’u bulur ve yanına alır. Telephos, annesini bulmak için Bergama bölgesine geldiğinde ise; bölgede, Amazon kraliçesi Hiera ile evlenerek, Mysia bölgesinin kralı olur.
Evet, Helenistik dönem heykel ve süsleme sanatının zirve noktalarını göstermesi açısından büyük önem taşıyan bu anıt: aynı zamanda, Barok sanatının öncüsüdür.
Aradan yüzlerce yıl geçer.
1870’li yıllara gelindiğinde: İzmir-Aydın karayolunu yapan Alman yol mühendisi Carl Human: yol yapımı için taş arama çalışmalarını sürdürürken, bu bölgede, tepedeki kalıntılar arasında çok sayıda taş bulunduğu, bu taşların zaten kireç yapımında kullanıldığını, yani eritildiğini ve hatta bu taşların yani heykel parçalarının, özellikle geceleri inleyip ağladıklarını haber alır.
Bunun üzerine: Akropolis tepesine çıkar ve burada, yüzlerinde abartılı d uyguların ifade edildiği muhteşem heykelleri görür ve o kadar etkilenir ki, bir anda kendisini arkeolog olarak hisseder ve kazı çalışmalarını başlatır.
Özellikle: bu antik şehir bölgesindeki dağınık haldeki birçok taş kalıntı yanında Bergama Sunağı ilgisini çeker. Zeus sunağı olarak da adlandırılan antik döneme ait dini yapıyı: özenle kestirir ve numaralandırarak, paketletir. 1886 yılına kadar, yani 15 yıllık süreç boyunca devam eden bu uğraşıda: yıllarca katırlar ve develerle, paketlenen bu taşlar Akropol şehrinden aşağıya indirilir ve oradan mandalar tarafından çekilen kağnılar ile, Çandarlı Limanına götürülür ve oradan İzmir Limanına ve oradan da daha büyük gemilere yüklenerek Kuzey Denizindeki Limanlara ve oradan demiryolu ile Berlin şehrine taşınır, yani kaçırılır, yani çalınır. Öte yandan: dönemin yönetiminin, yani Sultan II. Abdülhamit; küçük bir yardım karşılığında, bu muhteşem anıtın yurt dışına götürülmesine izin verdiği söylenmektedir. Ama hiçbir mazeret veya özel durum: bu muhteşem anıtın, binlerce yıl bulunduğu bölgeden sökülerek, başka bir ülkeye götürülmesine neden olamaz diye düşünmemek elde değildir.
Günümüzde, bu muhteşem anıt: Berlin Müzesinde, Pergamon Bölümünde sergilenmekte ve her yıl, yaklaşık 1 milyondan fazla ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.
Bergama yani Pergamon antik kendinin bulunduğu Akropolis bölümünde ise: anıtın sökülüp götürüldüğü yer yani boşluk görülmektedir. Ancak: anıtı yerinden söküp, 15 yıllık bir süreçte, Almanya’ya kaçıran yol mühendisi Carl Humman’ın mezarı: halen, Akropol antik kalıntıları içinde, agora bölgesinde bulunmaktadır. İnanılır gibi değil, adam kocaman bir yapıyı parça parça söküp büyük bir uğraşı ile Almanya’ya kadar kaçırıyor, ama kendi mezarının burada bulunmasını vasiyet ediyor ve buna uyuluyor.
Bir gün yolunuz: Bergama’ya düşerse, gidip, bu büyük anıtın sökülüp götürüldüğü yerdeki boşluğu görüp, bu yazdıklarımı hatırlamalısınız. Veya, bir gün yolunuz Berlin şehrine düşerse, Berlin Müzesi bünyesindeki Pergamon Müzesine gidin ve ülkemizden çalınan bu muhteşem anıtı görün ve bir zamanlar, ülkemizdeki tarihi değerlerin ne ölçüde çalınıp yurt dışına kaçırıldığını anlayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder